29 Eylül 2016 Perşembe

Emlakta yeni müşteri kazanmanın 7 yolu!

Gayrimenkul sektöründe potansiyel müşterilere ulaşmanın etkili yöntemleri.
Gayrimenkul danışmanları için yeni müşterilere kolay ve hızlı bir şekilde ulaşmak önemlidir… Potansiyel müşterilere giden yolun ilk adımı ise planlı olmak. Başka bir deyişle önce planlama yapmak, sonra harekete geçmek! Ne de olsa yeni müşteri kazanmak, belirli bir strateji ve süreklilik halinde yapıldığı takdirde başarıyı getiriyor.
İşte emlak sektöründe yeni müşteri kazanmanın 7 etkili yolu…
1. Etkinliklere katılın
Sektörler ilgili etkinlikler, potansiyel müşterilere ulaşmanın en kolay yollarından biri. Bu etkinliklere katılırken yanınızda kartvizitinizi mutlaka bulundurmayı ve insanlara kendinizi tanıtmayı unutmayın!
2. Sektörle ilgili bilginizi aktarın
Ev satın almak ya da gayrimenkul yatırımı yapmak isteyen bir kişi buna aracılık edecek bir profesyonele her anlamda güvenmek ister. Bu güveni oluşturmanın en etkili yolu da bilginiz ve deneyiminiz…
Son yıllarda emlak sektörünün gidişatı, kârlı gayrimenkul yatırımı gibi genel bilgilerin yanı sıra hizmet verdiğiniz bölgedeki emlak fiyatları, bu ilçede ya da semtte kimlerin yaşadığı, yakınında bulunan metro, hastane, okul, alışveriş merkezi gibi spesifik bilgilere de hâkim olmalısınız. Bu tür konulardaki bilgi ve deneyiminizi kişileri sıkmadan aktarmalısınız.
3. İlk adımı siz atın
Potansiyel müşterilerinize hızlı bir şekilde tanışmak için ilk adımı siz atın. Onlara kendileri ve gayrimenkul beklentileriyle ilgili sorular sorun. İlgilendiğiniz ortak konular bulup, keyifli bir sohbet gerçekleştirebilirsiniz.
4. Sürekli iletişim halinde kalın
Tanıştığınız kişi yeni bir ev arıyorsa ya da gayrimenkul yatırımı yapmak istiyorsa iletişim bilgilerini alarak sürdürülebilir bir iletişimin ilk adımını atın. E-posta ya da telefonla iletişiminizi sürekli hale getirin. Yılbaşı, bayram ya da doğum günü özel günlerde müşterilerinize e-posta ya da sms göndererek kendinizi hatırlatabilirsiniz.
5. Müşteri memnuniyeti sağlayın
Kulaktan kulağa pazarlama hâlen günümüzün en etkili pazarlama yöntemleri arasında… Bu yüzden müşterilerinizin memnuniyetini önemseyin! Hizmet verdiğiniz bir müşteriniz sizi çevresindeki birçok kişiye önerebilir. Bu fırsatı kaçırmayın!
6. Sosyal medyayı etkin kullanın
Sosyal medya hesaplarınızı doğru yöneterek birçok kişiye ulaşabilirsiniz. Sosyal medyayı nasıl yöneteceğinizi bilmiyorsanız, hemen “Gayrimenkul danışmanları için sosyal medya sırları” haberimize
7. Emlakla ilgili topluluklara katılın
Sadece müşterileriniz değil, sektördeki rakiplerinizle de sürekli iletişim halinde olmalısınız. Bazı dönemlerde birbirinize müşterilerle ilgili yönlendirmeler yapabilirsiniz. Bunun yanı sıra sosyal medyadaki emlak oluşumlarına üye olarak yeni kişilerle tanışabilir ve müşteri portföyünüzü geliştirebilirsiniz.
Kaynak:blog.zingat.com

26 Eylül 2016 Pazartesi

Pazartesi sendromunun 6 bilimsel nedeni

1. Uyku düzeni

Uyku düzenimizin değişmesi pazartesi sendromunu yaşamamız üzerinde oldukça etkili. Yaz saati ve kış saati uygulamalarında uyku düzenimizin değişimini açıkça hissediyoruz ama aslında uyku düzenimizi her haftasonu değiştiriyoruz. Haftaiçinde yeterince uykumuzu alamadığımızda bunu haftasonu yapmaya çalışıyoruz. Bu durum bizim biyolojik saatimizin karışmasına neden oluyor. Bilim insanlarına göre, daha fazla uyku bizim hafta başında daha yorgun hissetmemize neden oluyor ve pazartesi sabahlarında daha zor uyanıyoruz.

2. Sosyal hayat

Pazartesi sendromuna ilişkin başka garip bir neden ise insanın sosyal bir varlık oluşu ve konuşmaya ihtiyaç duyması. İş arkadaşlarıyla konuşması ve paylaşımda bulunması, kişinin bulunduğu ortamda daha güvende hissetmesine neden oluyor ve haftaya iyi başlamasını daha hızlandırıyor.

3. Ani değişimler

Yapılan bir bilimsel çalışmada, kişilerden düzenli aralıklarla duygularını kayıt altına almaları istenmiş ve pazartesi gününde hissetikleri stres ve depresif durumun salı, çarşamba yada perşembe günlerinden farklı olmadığı sonucuna varılmıştır. Cuma günlerinde hissedilenler haftasonu beklentisi ile diğer günlerden daha farklı bulunmuştur. Bu çalışmaya göre, haftasonu günü olan pazar gününden hemen sonra gelen ilk iş günü ani duygu değişimine neden olmaktadır. Bu nedenle pazartesi haftanın en kötü günü hissini uyandırmaktadır.

4. Kendini kötü hissetmek

Haftasonları genellikle normalden daha fazla yiyip içmekle geçmekte bu da kişilere fiziksel olarak daha fazla zarar vermektedir. Amerikadaki her yaş ve her kesimden kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, kadınların kendilerilerini pazartesi günleri daha az çekici hissetikleri sonucuna varılmıştır. Ayrıca, insanlar pazartesi günlerini değişime başlamak için en iyi gün olarak görürler. Örneğin diyete başlamak, sigarayı bırakmak için haftanın ilk gününü seçerler. Bunlar pozitif başlangıçlar olsa bile gerçekleştirilmesi kolay olmadığından pazartesi sendromu algısını körükler.

5. Sağlık durumu

Pazartesi günleri kendimizi daha sağlıksız hissetmiyoruz aslında gerçekten daha sağlıksız oluyoruz. Bilim insanlarına göre, kişiler sabit kilolarını normalde korusalar bile pazartesi günleri kilolar biraz daha artmış oluyor. Ayrıca pazartesi günleri en çok kalp krizi ve inme geçirilen gün olarak belirtiliyor. Kan basıncının en yüksek olduğu gün de yine pazartesi günü olarak belirlenmiş.

6. İşini sevmeme

Kamuoyu araştırmalarına göre insanların %70’i işini sevmemekte. Bu durum psikiyatrist ve kariyer koçlarına göre “bunalımlı pazartesi”ye neden oluyor. Depresyon ve gerginlik hissi pazar akşamından başlıyor ve üretken olmayan bir pazartesiye neden oluyor. Bu da iş başvurularının %37’sinin salı günü yapılmasına neden oluyor. Kişilerin sevmedikleri işlerinde geçen kötü bir pazartesi, salı günü yeni bir iş başvurusu yapmalarına neden olabiliyor.

18 Eylül 2016 Pazar

Tarihin Hala Gizemi Çözülemeyen 10 Bilmecesi

Tarihte bazı olaylar vardır ki, araştırma yapan sayısız uzmana, üretilen sayısız teorilere rağmen, hala gizemini korumaktadır.
İşte arkasında gizli gerçeği kimsenin bilmediği tarihin hala çözülemeyen 10 bilmecesi…

1. Göbekli Tepe neden yapıldı?

Şanlıurfa'da, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kutsal alanı. Neolitik Çağ’dan kalan bu yapı kompleksi, günümüzden 11.600 yıl önce yapılmış. İngilizlerin o çok övündüğü Stonehenge’den 8600, Mısır piramitlerinden 9000 yıl önceye tarihlenen bu yapı, bilinen bütün tarih tezlerini de yerle bir etmiştir.
Sadece inşa edildiği dönem itibari ile değil, mimarisinin estetiği itibari ile de ön plana çıkan Göbeklitepe, ayrıca dünya üzerinde bulunan en iyi korunmuş tarihi bölgelerden biridir. Bu düzeyde iyi korunmuş olmasının en büyük nedeni, bilinçli olarak o dönemin insanları tarafından, herhangi bir zarar verilmeden toprakla doldurularak gömülmesidir.
Ancak insanoğlunun, büyük emeklerle inşa ettiği bu yapıyı, neden sessiz sedasız gömdüğü, belki de hiçbir zaman tam olarak anlaşılamayacak…

2. Sümerlerin Kökeni

M.Ö. 3000 yılında, Ortadoğu’ya yerleşmiş bir halk. Yazıyı buldular, yazılı tarihi başlattılar, ilk edebi eserleri yazdılar, ilk mitolojiyi oluşturdular, ilk okulları açtılar, ve daha bunlara benzer birçok ilke imza attılar. Öyle ki, dünya üzerinde Sümerlerle başlamayan neredeyse hiçbir olay yoktur.
Ama esas ilginç olan nokta; kendilerine “Kara kafalılar” diyen, büyük ihtimalle beyaz tenli ve tıpkı Türkçe gibi Asyatik sondan eklemeli, genel bilim dünyasının “izole” dil olarak kabul ettiği ve hangi dil ailesiyle bağlantılı olduğu hakkında onlarca teori bulunan bir konuşma ve yazı dili kullanan bu halkın etnik kökeninin ne olduğunu hiç kimse bilmiyor… 
Tarihi başlattılar ve ardından Samiler ve diğer Orta Doğu halklarına karışarak ortadan kayboldular…

3. Gılgamış

Gılgamış
Gılgamış
Ölümsüzlüğü arayan bir adam… Sümerli yazmanların kaleme aldığı, Babillilerin devam ettirdiği, insanlığın bilinen ilk mitolojik kahramanı Gılgamış, nice tanrılara dersini vermiş, nice ejderleri ortadan kaldırmış, ölümsüzlüğü elde etmenin kıyısından dönmüştür.
Sümerli ve Babilli yazmanların hikayesini anlattıkları Gılgamış Destanı, günümüzden yaklaşık 4000 sene önce tabletlere kazınmıştır.
İlginç olan, Sümer Tabletleri, eski Sümer’de hükmetmiş, M.Ö. 2600 yıllarında yaşamış, Gılgamış diye gerçek bir Uruk kenti kralından da bahseder. Gılgamış ve Agga isimli tabletin başkahramanı olan kral ile Sümer kral listelerinde, 126 yıl Uruk’a hükmeden Gılgamış isimli kralın da aynı kişi olduğu düşünülmektedir.
Sümerlerin krallarını neden tanrılaştırdıkları, kral yıllıklarında neden yüzlerce hatta binlerce yıl hükmeden kral-tanrılara rastlandığı ise, eski yazıtlardaki yıl hesaplarının sonraki dönemlerden farklı yapılması ve sonradan yapılan eklemelerin etkisi teorileri bir yana, hala üstü kapalı bir sır…

4. Babil Kulesi’nin Sırrı

Kutsal kitaplarda, antik yazıtlarda ve efsanelerde adı geçen, eski çağların yedi harikasından biri olarak kabul gören bu kule, anlatılana göre dünyadaki o zamanlar sözü ve dili bir olan insanların tanrıya yaklaşmak için yaptıkları bir kule idi. Efsaneye göre tanrı, kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller.
Gerçekte ise, böyle bir kulenin varlığı oldukça tartışmalıdır. Bahsedilen devasa kulenin büyük bir ihtimalle, ilk örneği Babil şehrinde yapılan Etemenanki Ziggurat’ı olduğu düşünülmektedir. 
Akad dilinde “Tanrı Kapısı” anlamına gelen yapının, Babil kentinin kulesi olarak tarihin farklı dönemlerinde yıkıldığı ve tekrar yapıldığı söylenir. Kule o kadar büyük ve heybetlidir ki, Babil’i işgal eden Büyük İskender, Babil Kulesi’ni onarmak istemiş, 8 yıl sonra kente döndüğünde onarımın yapılmamasından dolayı mevcut harabeyi yıkıp tekrar yapmaya karar verdiğinde, 10.000 kişi iki ay boyunca sadece kulenin molozunu temizleyebilmiştir! Ancak İskender ölünce kulenin onarımı ve yeniden yapımına devam edilmemiştir. Tabii eğer bahsedilen kule, gerçekten Etemananki Ziggurat’ı ise…

5. Kadeş Savaşı

Eski çağlarda tarihin belki de ilk süpergüçleri Hitit Krallığı ve Mısır Krallığı’nı karşı karşıya getiren ve tarihin ilk yazılı anlaşmasının yapıldığı savaş…  
Tarihin belki de o güne kadar gördüğü en büyük savaş olan Kadeş Savaşı sonrasında kazanan tarafın kim olduğu halen bir sırdır ve açıkça belli değildir, zira Mısırlılar kendilerinin kazandığını, Hititler de kendilerinin kazandığını iddia etmişlerdir. Ancak günümüze kadar gelen Kadeş Antlaşması’na göre iki taraf da birbirlerinin gücünü kabul etmiş ve dostça yaşamaya karar vermişlerdir. 
Yıllar önce bir Mısırlı prensesle evlenmeye giden Hitit Prensi Zannanza’nın Mısır topraklarında öldürülmesi, iki devlet arasındaki esas anlaşmazlık sebebi olarak izah edilse de, Mısırlılar ve Hititleri bu kadar büyük bir savaşı ve aynı derecede büyük kayıpları göze almaya iten, sonrasında da bir şey olmamışçasına aniden iki halk arasında dostluk ve barış ilan etmelerine giden gerçek sebepler nelerdi? Daha büyük kayıpları göze alamamak mı, Ortadoğu’da yükselen Asur tehdidine karşı müttefik olmak mı, yoksa başka bir şey mi? Hala tartışılmakta…

6. Anadolu'nun Karanlık Çağı

Kadeş Savaşı’nın üzerinden henüz bir yüzyıl dahi geçmeden, M.Ö 1200 yılından hemen sonra Büyük Hitit Krallığı birkaç yıl içerisinde çöker, halkın büyük kısmı atalarının toprakları Orta Anadolu’dan göç ederler. Saraylarda, kentlerde yaşayan halk; artık küçük topluluklar halinde yaşamaya başlar. Karanlık Çağ sadece Anadolu’da değil,Yunanistan’da, Ege adalarında, Suriye-Filistin’de ve Yakındoğu’da da yüzyıllarca etkili olacaktır.
Bu dönemlerde batıdan gelen ve Mısır’a kadar ilerledikleri bilinen “Deniz Kavimleri” göçlerinin ve yağmalarının etkin olduğu düşünülmektedir. Hatta; Homeros’un İlyada destanındaki Troya savunmasının bu yağmacılara karşı verilen mücadeleden etkilenildiği iddia edilmiştir. Başka bir teze göre ise, bu göçlerle birlikte ciddi iklim değişikliklerinden etkilenen çevresel şartların, Anadolu’da oldukça hassas dengelerde olan tarım ekonomisini yok ettiği, kuraklık-kıtlık olduğu, bölgedeki siyasal güçlerin böylece eriyip gittiği ve bu sebeplerle yağmacılara karşı koyamadığı düşünülmektedir. Ayrıca bölgenin başına gelen felaketler bunlarla da sınırlı değildir, volkanik hareketler, depremler gibi doğal afetlerin de Karanlık Çağı tetiklediği iddia edilmektedir.
Bu döneme ait gerçek olan tek şey, bilinen tüm kentlerde kronolojik olarak birbirine yakın yıllarda büyük bir yıkım ve felaketin yaşandığıdır. Yıkımın sonrasında ise Karanlık Çağ’ın belki de en yoğun hissedildiği Anadolu’da bölge halklarının kendilerini neden yüzyıllarca toparlayamadığı, nerelerde ve nasıl yaşadıkları halen gizemini korumaktadır.

7. Khorsabad (Dur-Sharrukin)

Kudretli Asur kralı II. Sargon, hükmünün 5. yılı olan M.Ö 717 yılında kendi adını taşıyan yeni bir başkent ve saray yaptırmaya karar verir, 24 metre kalınlığındaki bir koruma duvarıyla çevrilmiş, 30 tonluk heykellerin koruduğu 7 devasa kapısıyla 1.6 km2’lik kare bir alana inşa edilmiş 1000’e yakın odalı anıtsal bir saray, bu yeni başkentin merkezini oluşturacaktır. II. Sargon, ihtişamını göstermek için hiçbir masraftan kaçınmamış, dönemin en iyi zanaatkarlarını, ustalarını ve sanatçılarını burada görevlendirmiştir. Başkent M.Ö. 706 yılında buraya taşındığında inşaat henüz tamamlanmamıştır. 
II. Sargon’un stratejik olarak neden Khorsabad’ı seçtiği bilinmemektedir, zira Asur Krallığı’nın önceki ve sonraki başkentlerinin devletin temel politikası olan yayılmacılık açısından stratejik önemleri, Khorsabad’da bulunmamaktadır, çevresel olarak kendine tümüyle yetebilen bir coğrafyaya da sahip değildir, bölgedeki iki büyük su kaynağı olan Dicle ve Zab nehirlerine uzak kalan, nispeten kurak bir alandadır. 
II. Sargon’un ne sebeple buraya bir saray yaptırdığını kendi oğlu ve veliahtı Sanherib bile anlayamamış olacak ki, M.Ö. 705 yılında kralın ani ölümünden sonra tahta geçer geçmez başkenti su kaynaklarına daha yakın ve stratejik olarak daha güçlü Nineve’ye taşımıştır. Khorsabad ise büyük masraflarla, yıllar boyu süren büyük bir emekle yapılmış olmasına rağmen sadece 1 yıl aktif kullanımdan sonra aniden terk edilmiştir! Kudretli kral II. Sargon’un aklındaki sebepler neydi? Bununla ilgili sayısız teori, bilinmezliğin duvarlarında yankılanarak yitip gittiler…

8. İskenderiye Kütüphanesi

Büyük İskender’in yaptırdığı İskenderiye kenti, onun ölümünden sonra yakın arkadaşı ve generallerinden birisi olan I. Ptolemaios Soter’in eline geçer. Büyük İskender’in aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan ve beraber Aristo’dan ders aldıkları söylenen kral,Mısır geleneklerine göre yaşamayı tercih etmiş ve firavun ünvanı alarak Mısır’da yeni bir hanedan başlatmıştır. Bu yeni devletin merkezini de İskenderiye kenti yaparak devrin en önemli başkentlerinden birisi haline getirmiştir.
Bilim ve sanata olan ilgisi sayesinde. Ptolemaios Soter, kurduğu efsanevi İskenderiye Kütüphanesi’nde bilinen dünyada yazılmış tüm eserleri toplamış, papirüslere yazdırarak rulo halinde saklatmıştır. Bazı kaynaklara göre yüzyıllar içinde kütüphanedeki yazma sayısı yarım milyona kadar ulaşmıştır. 
Matematik, fizik, tıp, astronomi, felsefe, kimya, fizyoloji, tarih gibi akla gelebilecek her konuda eserlerin bulunduğu kütüphanenin ciddi bir bölümünün, sonraki yıllarda Roma iç savaşı esnasında Sezar’ın kendi gemilerini ateşe vermesiyle sıçrayan ateş sebebiyle yandığı söylenmektedir! M.S. 4 yüzyıla kadar varlığını bir şekilde koruyan kütüphanenin paganizmin yasaklanması gerekçesiyle Roma İmparatorluğu tarafından kapatıldığı, yazmaların ise kentteki hamamlara dağıtılarak yakıldığı bilinir.
Belki de tek bir parşömeni dahi bilinmeyen tarihi aydınlatabilecek bu dev kütüphanedeki yazmaların içerikleri ve hangi sırları anlattıkları ise artık asla öğrenilemeyecektir.

9. Antikythera Mekanizması

20. yüzyılın başında Yunanistan yakınlarında bulunmuş bir batıktan çıkan Antikythera mekanizması, yüzyıllar boyu deniz suyunun içinde kalması sebebiyle bozulmuş ve oldukça aşınmış küçük çarklardan oluşan, benzersiz bir düzenektir. Batık, M.Ö. 87 yılına tarihlenmektedir ve içindeki amforalara, mobilyalara, çömleklere ve diğer eşyalara bakılırsa sıradan bir ticaret gemisidir.
Mekanizma küçük bir ahşap kutunun içerisinde bulunmuş, aygıtın ne işe yaradığı hala tam olarak anlaşılamamıştır. Bilinen en eski çarklı düzenektir ve genel görüş cihazın astronomi amaçlı kullanıldığı, belli gök cisimlerinin yerlerini hesaplamaya yarayan bir mekanizma olduğu, hatta bu hesaplara dayanarak takvim olarak da kullanılabildiği şeklindedir. Günümüzde dünyanın en eski bilgisayarı olarak da kabul görmektedir!
Her ne kadar birkaç Antik Yunan yazmasında buna benzer aygıtlardan söz edilmişse de, başka görüşlere göre o dönemde böyle bir cihazı tasarlayacak ve çarkları yapacak teknoloji bulunmuyordu. Antikythera Mekanizmasını kimin yaptığı, gerçek işlevinin ne olduğu, sıradan bir ticaret gemisinde ne aradığı ve ne amaçla kullanıldığı konuları halen sırlarını korumaktadır!

10. Hiung-nu kimdi?

Çin kaynaklarından bilinen ve M.Ö. 3. yüzyılda tarih sahnesine çıkarak M.S. 2. yüzyıla kadar Asya steplerinde hüküm sürmüş, Hiung-nu Devleti kimdi?
Tarih kitaplarımızda Büyük Hun Devleti olarak isimlendirilmiş bu devletin aslen kim olduğu net olarak bilinmemektedir. Çin kaynaklarına göre M.Ö. 200 yılının kışında Çin imparatorunu 300.000 süvariyle pusuya düşürebilecek kadar büyük bir güce sahip, birden fazla Asya halkının oluşturduğu bir konfederasyon sistemi ve hiyerarşisine sahip bu imparatorluğun kurucusu da Mete olarak bildiğimiz, Çin kaynaklarında Modu Şanyu olarak geçen kraldır. Modu Şanyu, Uygur’lar tarafından yıllar sonra destansı karakter Oğuz Han ile özleşleştirilmiştir. 
Çin kaynaklarındaki sözcüklere göre konuşulan dillerin Türk, Moğol, Yenisey, Tunguz,İran ve Ural olduğu düşünülmektedir. Yani karışık bir etnik kimliğe sahiplerdir, güçleri de beraber hareket edebilmelerinden ve gerektiğinde yüz binlerle sayılan ordularla çatışmaya girebilmelerinden gelmektedir. 
Mezarlarındaki İran, Çin ve hatta Yunan menşeili dokumalardan, uzak ülkeler ile ticaret yaptıkları, ayrıca ciddi bir süre İpek Yolu’nu kontrol ettikleri de anlaşılmaktadır.
Asya’nın çorak steplerinde, yerleşik hayata geçmeden, göçebe şekilde bu kadar çok insanın hangi sebeple ve nasıl bu kadar iyi örgütlenebildiği, step halklarının genel karakterlerine göre kıyaslandığında nasıl bu kadar uzun süre birliklerini koruyabildikleri, hatta bazıları arasında “kan davası” olan kabilelerin nasıl tek bir çatı altında toplanabildiği, 18 milyon km2’lik bir alanı nasıl ele geçirdikleri, bu halkın en ihtişamlı günlerinden sonra neden bir iç savaşa girerek kendilerini zayıflattığı ve zaman içinde yok olup gittikleri halen bilinmemektedir.

14 Eylül 2016 Çarşamba

12 ADIMDA KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ


Son 1,5 ay içinde 100'ün üzerinde binaya deprem risk raporu hazırlayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yetkili kuruluşu olan Tektaş Kentsel Dönüşüm, 12 adımda kentsel dönüşüm süreciyle vatandaşı bilinçlendiriyor.

Kentsel dönüşüm süreci, riskli yapıların tespit ettirilmesiyle başlıyor. Son 1,5 ay içinde 100 binanın üzerinde deprem risk raporu hazırlayan Tektaş Kentsel Dönüşüm, 12 adımda kentsel dönüşüm sürecini anlatarak vatandaşı bilinçlendiriyor. Risk tespiti için kat maliklerinden birinin tapuyla başvurmasının yeterli olduğunu belirten Tektaş Kentsel Dönüşüm İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya, “Bize gelen talepler doğrultusunda teknik çalışmalarımız ile riskli binaların tespitini yapıyoruz." dedi.

Çalışmaları, İstanbul'un tüm ilçelerinde ve Marmara Bölgesi'nde gerçekleştirdiklerini belirten Hakan Çatalkaya, “Ağırlıklı olarak Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy, Üsküdar, Şişli, Büyükçekmece, Fatih, Bağcılar, Sarıyer, Güngören ve Esenler ilçeleri ile çalışıyoruz. Günde 15 bina tespiti yapacak ekip ve ekipmanımız var. Son 1,5 ay içinde 100 binanın üzerinde Deprem Risk Raporu hazırladık. Bu binaların çoğu, ekonomik ömrünü tamamlamış, zayıf, hasarlı, riskli binalardı.” diye ifade etti.

12 ADIMDA KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİ
1. Belediye imar müdürlüğü, tapu müdürlüğüne başvurarak, arşivden binanıza ait mevcut projeler temin edilir.
2. Bina Deprem Risk Raporu almak için binaya ait mevcut projeler ve tapunuz ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yetkili Kuruluşu Tektaş Kentsel Dönüşüm'e başvuru yapılır.
3. Bakanlık Yetkili Kuruluşu Tektaş Kentsel Dönüşüm'ün binanızda yaptığı gerekli inceleme, tespit ve çalışmalar sonucu binanız için Deprem Risk Raporunu hazırlar.
4. Hazırlanan Deprem Risk Raporu, bakanlık yetkili kuruluşu tarafından bağlı bulunduğunuz il, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kentsel dönüşüm müdürlüğüne en geç iki gün içinde bir üst yazı ile sunulur
5. Bakanlık; hazırlatmış olduğunuz deprem risk raporu onayını tarafınıza resmi bir yazı ile bildirir.
6. Bakanlık onay yazısının size tebliğinden sonra binanız yenilenmesi gerekiyor ise 60 gün içinde bina maliklerinin çoğunluğu ile bina ortak karar protokolü imza altına alınır.
7. Bina ortak karar protokolü, bağlı bulunduğunuz il Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kentsel dönüşüm müdürlüğüne bir dilekçe ile sunulur.
8. Eski binanızın yıkılması, yeniden inşaatı veya güçlendirmesi için bakanlık onayı ile kentsel dönüşüm kredisi olanaklarından yararlanılabilir.
9. Binanın yeniden yapımı sırasında ekonomik durumu iyi olmayan maliklerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın onayı ile kira yardımından yararlanalabilir.
10. Binanın yeniden inşaatı veya güçlendirmesinin yapılması için tüm projeler hazırlatılır ve ilgili belediyeden ruhsat alınır.
11. Binanın yeniden inşaat ve güçlendirme uygulaması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müteahhitlik lisansı sahip müteahhit şirketler ile anlaşılır ve inşaat yaptırılır.
12. Yapımı tamamlanan binanız için bağlı olduğunuz belediyeden (Depreme dayanıklı, projesine uygun yapılmış, eksiksiz bina anlamına gelen) iskanlı tapularınız alınır.

13 Eylül 2016 Salı

İyi Bir Emlakçı Olmanın Püf Noktaları Nelerdir?

Çok çalışanın çok kazandığı bir sektör olan emlakçılık, her geçen gün daha popüler olurken, doğal olarak rekabet koşulları da zorlaşıyor. Dolayısıyla işinin erbabı olanlar iyi kazanırken, ortalama altında kalanlar ise işlerinin kendilerini tatmin etmediği bir noktaya doğru sürükleniyorlar.
Her meslekteki kaçınılmaz gerçeğin “iyi olan kazanır” mantığı olduğunu biliyorsanız ve iyi bir emlakçı olmayı gerçekten istiyorsanız, bunun için bazı noktalara dikkat etmelisiniz. İşte sizin için derlediğimiz, iyi bir emlakçı olmanın püf noktaları:
1- Sabırlı olun
Çok pozitif giden bir satış görüşmesi, herhangi bir nedenle yön değiştirebilir. Karşınızdaki potansiyel müşteri bir şeyden rahatsız olup emek verdiğiniz, günlerce anlattığınız evden vazgeçebilir. Bu gibi durumlarda sakin olmalı, müşterinize baskı yapmadan bir süre düşünmesi için ona zaman tanımalısınız. Aksi durumda üzerine gittiğinizde olay tamamen kopabilir.
2- Empati kurun
Hedefiniz öncelikle insan kazanmak olursa, sonrasında para kendiliğinden gelecektir. Bir konutu satarken veya kiralarken, kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak tüm artı ve eksileriyle elinizdeki emlağı anlatırsanız, bu dürüstlüğünüz karşısında belki presente ettiğiniz konutu değil başkasını satma şansı yakalayabilirsiniz. Çünkü emlakçılık sektörünün olmazsa olmazı dürüstlüktür.
3- Teknolojiden korkmayın!
Babadan kalma yöntemlere emlakçılık elbette yapabilirsiniz, fakat çağı yakalayamazsanız satışlarınız ve dolayısıyla da kazançlarınız düşecektir. Günümüzde gerek zaman darlığından, gerekse pratik oluşu nedeniyle çoğu müşteri, internet ortamından emlak seçmeyi tercih ediyor. Eğer e-posta nedir, sosyal medya nasıl kullanılır, sanal ortamda pazarlama nasıl yapılmalıdır, reklam nasıl verilir, kaliteli fotoğraf nasıl çekilir, cep telefonu etkin olarak nasıl kullanılır gibi konularda kendinizi geliştirmezseniz, üzülerek söyleyelim ki, emlakçılık sektöründe kısa zaman içinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
4- Kendinizi motive edin!
İşler iyi gittiğinde zaten yüzünüz gülecektir, ama önemli olan, işler iyi gitmediğinde de kendini motive edebilmektir. İyi bir emlakçı reddedilmenin mesleğinin olağan bir parçası olduğunu kabullenerek olaylara pozitif yaklaşabilir ve elinden kaçan fırsata üzülmek yerine derhal yeni fırsatlar yaratmak için aksiyon alacak öz motivasyonu geliştirebilir.
5- İletişim yeteneklerinizi geliştirin!
Bazılarında doğuştan var olan iyi iletişim kurma yeteneği, sonradan gidilecek bir takım kurslar sayesinde de geliştirebilir. Karşısındakine güven veren, dozunda bir samimiyet içeren, zamanında ve doğru sözcüklerle iletişim kurabilen emlakçılar, her zaman tercih edilirler.
6- Profesyonel olmayı hedefleyin!
Bir işte profesyonel olmak demek, doğru hedefler seçerek bu hedeflere yönelik doğru adımlar atmak, kendini sürekli yenilemek, problemlere etkili çözümler bulmak, işinin gerektirdiği görünüm ve üslubu uygulamak demektir.

11 Eylül 2016 Pazar

Ev almak isteyenler dikkat! Konut desteği 26 Ağustos’ta başlıyor.

Konut hesabı uygulaması 26 Ağustos Cuma gününden itibaren başlayacak. Konut almak için tasarruf yapmak isteyenler, bu tarihten itibaren mevduat veya katılım bankalarında mevduat hesabı ya da katılım fonu hesabı açtırabilecekler. 

Habertürk'ün haberine göre, devlet katkısından eksiksiz yararlanabilmek için planlamanın iyi yapılması gerekiyor. Devlet katkısı talebinde bulunan kişinin, konut hesabıyla ilgili yasanın yürürlüğe girdiği 7 Nisan 2015 tarihi itibarıyla kendi üzerine kayıtlı müstakil bir konut tapusu bulunmaması, sonradan da almamış olması gerekecek.

DESTEK SADECE İLK KONUT ALANLARA

Devlet katkısı sadece ilk konut alanlara verilecek. Hesap açılırken bu konuda bankaya beyanda bulunulacak. Ayrıca banka da hesap sahibinden alacağı yazılı izinle, Tapu ve Kadastro Paylaşım Sistemi üzerinden tapu araştırması yapacak. Konut hesabı bankaların yurt içi şubelerinde Türk Lirası cinsinden mevduat ya da katılım fonu hesabı olarak açılabilecek. Ortak hesap açılamayacak. Konut hesabı açılırken banka ile sözleşme imzalanacak. Bir kişi birden fazla hesap açtıramayacak. Bir bankada açılan hesap başka bir bankaya taşınamayacak. Anne-babalar, 18 yaşından küçük çocukları için de vasi olarak konut hesabı açtırabilecekler.

AÇILIŞTA 30 BİN TL TOPLU PARA
Devlet katkısı tutarı, konut edinim tarihindeki birikimin yüzde 20’si oranında olacak. Toplam devlet katkısı 15 bin liraya kadar çıkabilecek. Hesaba aylık 250 lira ile 2 bin 500 lira arasında para yatırılabilecek. Bir defaya mahsus olmak üzere 30 bin liraya kadar toplu para yatırma hakkı sağlanacak. Ancak bu toplu paranın hesap açılırken yatırılması gerekecek. Hesaba yapılacak düzenli ödeme, 250 lira ile 2 bin 500 lira arasında değişebilecek.

Bir ay 250 lira yatıran kişi, ertesi ay isterse 2 bin 500 lira yatırabilecek. Ya da aynı ay içerisinde, üst sınırı aşmamak üzere birden fazla ödeme yapabilecek. Ödemeler aylık olabileceği gibi üç aylık periyotlar halinde de yapılabilecek. Ancak ödeme tutarı aylık 250 liranın, üç aylık dönemde ise 750 liranın altında olamayacak. Aksi takdirde devlet katkısından yararlanılamayacak. Hesabın açıldığı tarihten itibaren her 12 aylık süre “dönem” olarak kabul edilecek.

Katılımcılar paraya ihtiyaç duyduklarında bir dönemde iki defaya kadar para çekebilecek. Ancak, para çekildikten sonra kalan tutar, o süre içerisinde ödenmesi gereken asgari tutardan aşağı olamayacak. Örneğin, 12 ay boyunca ayda bin lira yatıran kişi bu paranın 9 bin lirasını çekse bile hakkını kaybetmeyecek. 9 bin 500 lirasını çektiğinde ise devlet katkısı hakkını kaybedecek. Ödeme sıkışıklığı yaşayanlar için de bir dönem içerisinde üç defaya kadar aylık ödeme yapmama hakkı olacak. Fakat üç ayda bir ödeme yapanlar, yılda sadece bir defa aksatabilecekler.

AZAMİ KATKI İÇİN 60 AY PARA YATIRMAK ŞART

En yüksek 15 bin lira olan devlet katkısının tamamını alabilmek için en az 60 ay (5 yıl) hesaba para yatırmak gerekiyor. 60 aylık sürede 75 bin lira biriktirenler 15 bin lira devlet katkısı alabilecekler. Hesaba para yatırma süresi 48 ile 59 ay arasında olanlar yatırdıkları paranın yüzde 18’i oranında ve azami 14 bin lira katkı alabilecekler.
48-59 aylık dönemde 14 bin liralık katkıdan yararlanabilmek için 77 bin 778 lira; 36-47 aylık dönemde 13 bin liralık katkıdan yararlanabilmek için ise 86 bin 666 lira biriktirmek gerekecek. Para yatırma süresi 36-47 ay arasında olanlara ise birikimlerinin yüzde 15’i oranında ve azami 13 bin lira katkı sağlanacak. 36 aydan önce devlet katkısı alınamayacak.

YENİDEN DEĞERLEME ORANINDA ARTACAK

Konut hesabına ilişkin alt ve üst limitler ile devlet katkısına ilişkin tutarlar, 7 Nisan 2015’ten itibaren her yıl yeniden değerleme oranında artırılacak. 2016 yılı yeniden değerleme oranı yüzde 5.8 olarak açıklandığı için tutarlar da şimdiden bu oranda arttı. Bu kapsamda 15 bin liralık devlet katkısı bu yıl için 15 bin 870 liraya ulaştı.

BAŞVURU 6 AY İÇİNDE 
Devlet katkısından yararlanmak için aranan koşullar şöyle:

-Türk vatandaşı olmak
-7 Nisan 2015 tarihi itibarıyla konut sahibi olmamak
-Asgari üç yıl hesaba düzenli ödeme yapmak
-Devlet katkısı almak için başvurduğu konut dışında 7 Nisan 2015’ten sonra başka bir konut edinmemiş olmak
-Konutu aldıktan sonra en geç 6 ay içinde bankaya başvurmak

DEVREMÜLKE KATKI YOK

Devlet katkısı verilebilmesi için alınacak konutlarda aranan özellikler şöyle:
-Kat mülkiyeti tapusu olan konutlar
-Kat irtifakı tapusu olan ve yapı kullanma izin belgesi bulunan konutlar
*Konut nitelikli yapı kullanma izin belgesi olan müstakil taşınmazlar
*Devre mülklere ise devlet katkısı verilmeyecek.


10 Eylül 2016 Cumartesi

MİRAS TARLA PAYLAŞIMI

Resmi Gazetede yayınlandı

Hükümet,  mirasçılar arasında henüz paylaşımı yapılmamış tarım arazilerinin devir işlemlerinin 2 yıl süreyle harçlardan müstesna tutulmasına ilişkin kararı Bakanlar Kurululundan geçirerek Resmi Gazete'de yayınladı.

Karara ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununun geçici 5. maddesinde değişiklik yapıldı. Değişiklikte miras tarla işlemleri 15.05.2018 tarihinde kadar intikal işlemleri harçlarından muaf tutuldu.


Desteklemelere, kredilere engel

Konunun önemine dikkat çeken Bayburt İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü İl Müdür Vekili Vedat Aydoğan'da Bayburt tarımı için önemli yatırımların gerçekleştirildiği bu dönemde yaşanan en büyük sorunun tarım arazileri mülkiyet sorunu olduğunu söyledi. Aydoğan şunları kaydetti: "Çiftçinin halen kullandığı ancak miras yoluyla intikal işlemlerinin yapılmadığı araziler, tarımsal hibe ve desteklemelerden yararlanamadığı gibi TMO alım işlemlerine veya Ziraat bankası kredi işlemlerine mani olabilmektedir. 

Tarımsal desteklemeler ve diğer tarımsal işlemler için Çiftçi Kayıt Sistemine kayıt zorunluluğu bulunmaktadır. İntikal işlemleri yapılmamış veya çok hisseli arazilerde gerekli belgeler tamamlanamadığı için Çiftçi Kayıt Sistemine kayıt olamayan çiftçiler, Bakanlığımızın her yıl verdiği bitkisel üretim desteklerinden faydalanamamakta ve ÇKS belgesinin zorunlu tutulduğu bazı işlemleri gerçekleştirememektedir.

Bayburt'ta aktif olarak çiftçilik yapanlardan ancak % 26'sı, kullanılan arazilerin de % 34'ü Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlıdır. Bu oranlar, yıllık 6 milyon TL gibi gerçekleşen bitkisel üretim desteklerinin oldukça düşük seviyede kaldığını ortaya koymaktadır. Yine aynı şekilde, tarımsal yatırım projelerinde izin, ruhsat vb. konularda tapu belgesi istenmekte, mülkiyeti ihtilaflı, çok hisseli veya intikali yapılmamış araziler sorun oluşturmaktadır.

Uzun yıllara sari ve zaman geçtikçe de çözümün zorlaştığı mülkiyet sorunları daha fazla ertelenmeden çiftçilerimiz tarafından çözüme kavuşturulmalıdır.  Bu nedenle, çiftçilerimizin yaşadığı bu sorunun çözümüne katkı sağlamak üzere intikal işlemlerinden doğan harçlara muafiyet getirilmiştir. 2 yıl süreyle uzatılan tapu harcı muafiyeti de dikkate alınarak intikal işlemlerinin yaptırılması çiftçilerimize için büyük kazanç sağlayacaktır."